Ülkücülük bir türküdür oğul...
Nizam”ı Alem davasının ülkücüsü olmak bu türkülerin en güzelidir. Ülkücülük, bir saz sesinin ya da bir saz sesinde bir bozlak havasının sarp kayalar boyunca yükselen bodur meşe ağaçlarının süslediği, yeşil, yemyeşil yaylaklara çıkan meşakkatli bir kürküdür.
Ülkücülük, uçsuz bucaksız otlaklarda ufukları birleştiren ovalarda bitmez tükenmez bir destandır ki oğul;
Onu bilen “Bilirim ben.” diyen yalan söylemez de oğul, yanlış söyler.
Ülkücü insan, basit ve dar kalıplarda düşünmez oğul. Ülkücü insan, hakikatin tatbikatçısıdır.
Ülkücü geniş olur; dostlarının kancık lığına, düşmanlarının kalleşliğine bakarak hayıflanmaz. O bilir ki, çağımız fitne çağıdır. Herkese Allah’ın yarattığı kul olarak bakar. Bakar da, kimsenin hatırı için hakikatin ırzına geçmez yine de…
Dilinden Kuran’ı, gönlünden Allah’ı ve elinden silahı düşürme oğul… Silah denince sanma ki silah sadece bıçaktır, tabancadır, bombadır. Kalemdir oğul kalemdir de… Vakti gelince, vaktince hepsini de kullanmalısın.
Alperen ol derim oğul…
Alperen kalem ve kılıç sahibi demektir.
Her Ülkücü bir Alperendir. Çünkü her Alperen bir Ülkücüydü.
İlayı Kelimetullah’ı yeryüzüne hakim kılmak ülküsü ile Anadolu’ya gelmişlerdi.
----------
Hepsini anlatamam,her şeyi de anlatamam burada…Buna ne gücüm yeter,ne zamanım yeter,ne de yetkim var…
Bu bir destandır…
Kim ki ben bu destanı tam anlamı ile yazarım diyorsa yalan söylüyor. Kim” Ben bu destanı tam manası ile anladım “diyorsa yanlışı vardır…
Bu hikaye,Türkiye’nin bir bölgesinde geçmemiştir.
Bu hikaye Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Osman da değil sadece. Hafızaların alamayacağı kadar çok insan bu hikayenin kahramanıdır. Bu yüzden de belirli şahıs ve belirli mekanlara gerek görülmemiştir.
Bu destan, ölümü bile bile, göre göre koşan; kimliğini yitirmiş bir milletin içinden, kimliğini bularak savunan bir neslin ızdırap, gözyaşı, heyecan ve macerasının başlı başına kahramanlık destanlarının manzumesidir. Burada anlatılanlar bir hikaye değil, bir destan değil, destanlar ve hikayeler silsilesidir.
Bu hareket küfre karşı göğüs geren insanların top yekun ALLAH, vatan ve milleti için maratona kalktıkları on yıllık zaman diliminde, en aşağılık dost geçinenlerle en kalleş düşman karşısında verdikleri savaşın Hikayesidir.
“Şu şurada şunu yapmıştır,” Veya “ Bu burada bunu yapmıştır,” “ O orada onu yapmıştır” değil; Böyle belge olmaz.Böyle belgeleri de Cumhuriyet tarihinde çok gördük biz. Bizden belge istemeyin! Mahkeme kayıtları , gazete arşivleri orada, merak edenler bu destanlık hadiseyi araştırabilirler.
Otuz beş kırk yaşındaki her insanın bildiği, apaçık bir tarih var ortada.
Biz bunu belki de otuz beş kırk yaşındakiler için değil de, seksen öncesi yaşları akıl baliğ olanlar için yazıyoruz. O zaman hitabımız onlara da aynı olacaktır…
Seksen öncesini okuyun. Seksen öncesi on yıllık zaman dilimini araştırın. Orada göreceğiniz ve hayretten dudaklarınızı uçuklatacak bir hadise var.
Maddi imkanlardan yoksul bırakılan, zaten mana planında da yok edilmeye çalışılan bir neslin arasından çıkan ÜLKÜCÜ TÜRK GENÇLİĞİ, bir anda bütün dünyanın karşısına çıkarak ”DUR” dedi
Neye dur dediler?
Siyonist hareketin Türkiye’de Müslüman Türk nesli üzerindeki sinsi oyununa “Dur” dediler. Allahsızlaştırmaya götürdükleri Anadolu insanının varlık mücadelesini; Dört bin beş yüzü bulan şehitler kervanı ve en az on binin üzerindeki yaralı ve sakat kadrosu , hapishaneleri dolduran yüzlerce ALPEREN ’i ile 1980 öncesi ÜLKÜCÜ GENÇLER temsil makamındadır.
Üstat Necip Fazıl KISAKÜREK ’in de haklarında ortaya koyduğu tespit ve teşhisi ile Ülkücü Türk Gençliği asli vazifesini zamanın şartları içerisinde hakkıyla yerine getirmiştir. Eksikti,imkansızdı ayrı konu.O gün öyle gerekiyordu, öylesi en iyi şekliyle yapıldı.
Ancak manzaranın unutulan kısmı da, bundan sonra dikkate muhakkak alınacaktır…
Necip Fazıl KISAKÜREK:
“ Türk’e, her şeyden önce İslama, tarihe ve ananeye maddesi ve manasıyla Türk’ün ruh köküne saldıran, manada Moskof veled -i zinalarının karşısına aldığı hedef; bugün sadece ülkücüler. Her gün nice felaketlere uğratılan ,işittiğime göre nikahlı zevcelerine kadar tecavüz edilip öldürülen, fakat haberleri sızdırılmayan bu elmas gençleri, üzerlerindeki tozu alıp bazı çizgilerini düzeltip muhtaç olduğumuz dinamik gücün bilmem kaç milyon silindirli motoru haline getirmek,her Müslüman için farz olan cihadın başlıca farzlarından biridir ve buna” Hayır!” diyecek kim varsa; sadece vatan haini değil din suikastçısıdır…Allah’ın ülkücülere layık gördüğü fedakarlık nasibine tam layık olmaları için elimizden geleni yapalım ve şimdilik,özlediğimiz neslin fideliğini onlardan başka hiç bir zümrenin vaat etmediğini bilelim.
Yeter artık bu gaflet, hamakat rehavet ve enayiyet!...”
Ama öyle olmadı…
Ülkücü Türk Gençliği, İslam adına ve Müslüman Türk Milleti adına giriştiği neredeyse devlet çapını bulan düşmanları karşısında, diğer Müslüman geçinen cemaat ve partiler tarafından yalnız bırakıldılar. Yalnız bırakıldıkları gibi, onlardan gördükleri saldırı ve ziyan az değildir.
Çağın en büyük düşünürü ve fikir adamı Necip Fazıl KISAKÜREK (Allah ondan razı olsun) yaptığı tespitlerle, zamanın bu büyük savaşını çerçevelerken, cenaze kaldırmaktan eğitim çalışmalarına zaman ayırtamayan Ülkücü Türk Gençliği yalnız bırakılmışlardı…
İşte bu roman, muhakkak ki seksen öncesinin temsilcisi olamayacak kadar eksik ve yetersizdir.
Bu yüzden de halen hayatta bulunan sadece ülkücü oldukları için dışlanarak aç ve susuz bırakılmaya çalışılan ve nihayet göğüslerini gererek, ceplerindeki otuz beş kuruş parayla saf saf meydanları doldurarak Müslüman Türk düşmanlarına karşı amansız bir savaş verirken en büyük mertebeye erişen bu insanlara Allah’tan rahmet ve mağfiret dilerim…
" Ya Müntakim ALLAH! beni intikamına memur et, " niyazı ile…
11 Kasım 2007 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder