Fetullah Gülen Yüzyılın Hoca Ahmet YESEVİ sidir
Fethullah GÜLEN hoca efendi Yesevi ocağının çağdaş versiyonudur.
Anadolu’yu Müslüman Türk milletine vatan olarak seçen Hoca Ahmet Yesevi , eğittiği müritlerini o zamanki adı ile (Diyar-ı Rum) olarak bilinen Anadolu’nun muhtelif yerlerine gönderdi. Mana aleminden atılan ökseyiler düştükler yerde daha sönmeden gönül gözleri bulundu ve orada tekrar yakıldı. Her biri bir mektep, her biri bir ocak ve her biri kökü derinlere atılan bir Çınar ağacı oldu yüzyıllara uzanan. Böylece Ulu ceddimiz İlayı kelimetullah uğruna çıktığı yolda bu açılan çığırdan yürüdü. Türk İslam ordularının yolları aydınlandı. Kimi yerde han oldu ordular dinlendi. Kimi yerde manevi hamam oldu manen temizlendi ve yenilendi. İşte aşk ve vecd ile açılan bu çığırda Anadolu Türk İslam medeniyeti ile tanışma şerefine erdi. O zamana kadar tekfurların ve papazların adeta kölesi gibi karanlık bir dönem yaşayan Anadolu halkı İslam’ın şerefli yansımasını Alperenlerde gördüler ve daha İslam doğrudan tebliğ edilmeden onu dört gözle beklemeye başladılar. Ahlakı adaleti, insanca yaşamayı edebi ve erkanı öğrendiler.
Onlar, Anadolu halkının rengine diline dinine mezhebine meşrebine bakmadan sadece insan olarak değer verdiler.” Yaratılanı yaradan dan ötürü” sevdiler. Allah resulünün muazzam hayatını Anadolu insanına yansıtmaya çalıştılar tüm samimiyetleri ve fedakarlıkları ile. Bunu başardılar da.
Bu mana hamurunda yıllarca yoğrulduktan sonra Ertuğrul Gazi Kayı boyunun başında bu hamurun en saf mayası olarak yine Asya dan bu kaynaktan beslenerek geldi. Böylece batıda , orada yaşayan ve papazlarla krallar arasında kadının sınıfı bile olmayan bir yaratık, erkeklerinin ise köle mesabesinde görüldüğü karanlık bir çağ yaşayan Avrupa ya medeniyet götürecek motor gücünü hazırlamaya başladılar. Bu motor gücü Osmanlı devleti idi. Başlarında Allah ve resulüne olan muhabbeti ve sevgisini kuran ı kerim var diye sabaha kadar ayakta durmak sureti ile gösteren Ertuğrul Gazi gibi bir Veli alperen vardı.
Artık bu günden sonrasını tarihler kaydediyor…
Her şey gibi devletlerde eskir, yıpranır ve yıkılır. Millet kendisine yeniden organize ederek tekrar tarih sahnesindeki yerini alır. Bu bazen uzun zaman alır. Çalkantılar oluşur, iktidarlar kendilerini ifade edemezler. Bu sebeple muhalefet oluşur ve Millet tarihi misyonunu üstlenmekte gecikebilir. İşte böyle bir dönemde bu misyonu omuzlayacak kadar geniş bir yürek sahibi, her türlü tehlikesine karşı tevekkül gösterebilen sabırlı, kelimenin tam anlamı ile teslim olmuş, bilginin ötesine geçmiş, Fizik ve metafizik alemin kurallarını kavramış, hazmetmiş ve bunun stratejisini hazırlayacak kadar keskin bir zeka ya sahip bir Yesevi! daha çıkmıştır.
Anadolu’yu Müslüman Türk milletine vatan olarak seçen Hoca Ahmet Yesevi , eğittiği müritlerini o zamanki adı ile (Diyar-ı Rum) olarak bilinen Anadolu’nun muhtelif yerlerine gönderdi. Mana aleminden atılan ökseyiler düştükler yerde daha sönmeden gönül gözleri bulundu ve orada tekrar yakıldı. Her biri bir mektep, her biri bir ocak ve her biri kökü derinlere atılan bir Çınar ağacı oldu yüzyıllara uzanan. Böylece Ulu ceddimiz İlayı kelimetullah uğruna çıktığı yolda bu açılan çığırdan yürüdü. Türk İslam ordularının yolları aydınlandı. Kimi yerde han oldu ordular dinlendi. Kimi yerde manevi hamam oldu manen temizlendi ve yenilendi. İşte aşk ve vecd ile açılan bu çığırda Anadolu Türk İslam medeniyeti ile tanışma şerefine erdi. O zamana kadar tekfurların ve papazların adeta kölesi gibi karanlık bir dönem yaşayan Anadolu halkı İslam’ın şerefli yansımasını Alperenlerde gördüler ve daha İslam doğrudan tebliğ edilmeden onu dört gözle beklemeye başladılar. Ahlakı adaleti, insanca yaşamayı edebi ve erkanı öğrendiler.
Onlar, Anadolu halkının rengine diline dinine mezhebine meşrebine bakmadan sadece insan olarak değer verdiler.” Yaratılanı yaradan dan ötürü” sevdiler. Allah resulünün muazzam hayatını Anadolu insanına yansıtmaya çalıştılar tüm samimiyetleri ve fedakarlıkları ile. Bunu başardılar da.
Bu mana hamurunda yıllarca yoğrulduktan sonra Ertuğrul Gazi Kayı boyunun başında bu hamurun en saf mayası olarak yine Asya dan bu kaynaktan beslenerek geldi. Böylece batıda , orada yaşayan ve papazlarla krallar arasında kadının sınıfı bile olmayan bir yaratık, erkeklerinin ise köle mesabesinde görüldüğü karanlık bir çağ yaşayan Avrupa ya medeniyet götürecek motor gücünü hazırlamaya başladılar. Bu motor gücü Osmanlı devleti idi. Başlarında Allah ve resulüne olan muhabbeti ve sevgisini kuran ı kerim var diye sabaha kadar ayakta durmak sureti ile gösteren Ertuğrul Gazi gibi bir Veli alperen vardı.
Artık bu günden sonrasını tarihler kaydediyor…
Her şey gibi devletlerde eskir, yıpranır ve yıkılır. Millet kendisine yeniden organize ederek tekrar tarih sahnesindeki yerini alır. Bu bazen uzun zaman alır. Çalkantılar oluşur, iktidarlar kendilerini ifade edemezler. Bu sebeple muhalefet oluşur ve Millet tarihi misyonunu üstlenmekte gecikebilir. İşte böyle bir dönemde bu misyonu omuzlayacak kadar geniş bir yürek sahibi, her türlü tehlikesine karşı tevekkül gösterebilen sabırlı, kelimenin tam anlamı ile teslim olmuş, bilginin ötesine geçmiş, Fizik ve metafizik alemin kurallarını kavramış, hazmetmiş ve bunun stratejisini hazırlayacak kadar keskin bir zeka ya sahip bir Yesevi! daha çıkmıştır.
Fetullah Gülen
Müslüman Türk’ün tarihi görevini omuzlayan bu çağdaş Yesevi, her türlü saldırılara rağmen, kendisine yapılan zulümleri sineye çekerek, sabırla, bilimle, ilimle ve büyük bir tevekkül ile dünyanın dört bir yanına ökseyi sini atmıştır. Bu ökseyi nin arkasından giden Yesevi dergahının gönüllü erleri, bu mana aleminden atılan ökseyi leri gönül gözü ile bulmuşlar ve orada medeniyetin meşalesini teslim almışlardır.
Şimdi tıpkı bin küsur sene önce olduğu gibi dünyanın dört bir yanında Türk İslam medeniyetinin temelleri atılmaya başlamıştır.
Son üç yüz yıldan beri Osmanlının bıraktığı medeniyet tozlu raflardan indirilmiş ve pırıl pırıl bir gelecek için hayata geçirilmektedir.
Artık bundan sonra bize düşen görev bu çocukların işlerini kolaylaştırmak için elimizden geleni yapmak ve bu dergaha gönüllü erler yetiştirmektir vesselam.
Müslüman Türk’ün tarihi görevini omuzlayan bu çağdaş Yesevi, her türlü saldırılara rağmen, kendisine yapılan zulümleri sineye çekerek, sabırla, bilimle, ilimle ve büyük bir tevekkül ile dünyanın dört bir yanına ökseyi sini atmıştır. Bu ökseyi nin arkasından giden Yesevi dergahının gönüllü erleri, bu mana aleminden atılan ökseyi leri gönül gözü ile bulmuşlar ve orada medeniyetin meşalesini teslim almışlardır.
Şimdi tıpkı bin küsur sene önce olduğu gibi dünyanın dört bir yanında Türk İslam medeniyetinin temelleri atılmaya başlamıştır.
Son üç yüz yıldan beri Osmanlının bıraktığı medeniyet tozlu raflardan indirilmiş ve pırıl pırıl bir gelecek için hayata geçirilmektedir.
Artık bundan sonra bize düşen görev bu çocukların işlerini kolaylaştırmak için elimizden geleni yapmak ve bu dergaha gönüllü erler yetiştirmektir vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder