23 Ocak 2011 Pazar

yalancı tarih

Bu yalancı tarih daha ne kadar nesillere okutturulacak?

Mustafa Kemal Atatürk İngilizlerin istediklerini yerine getirmek için evvela kurtuluş harekâtını gerçekleştiren ancak kendisinin gibi düşünmeyen silah arkadaşlarını temizledi.

İstiklâl Savaşı’nın bir numaralı askeri gücüne sahip Kazım Karabekir Paşa. İdamdan döndü. Mustafa kemal çlene kadar gözaltında yaşadı. Mustafa Kemal ordunun tepkisinden korktuğu için onu astıramadı.Mustafa Kemal kazım Karabekir e olan düşmanlığı 1915 lere kadar dayanır. Kazım Karabekir kurmay albay iken Enver paşanın yaveri idi.

Çöl Aslanı Fahrettin paşa. Medine müdafaasının bu unutulmaz kahramanı düşmanlarının bile kendisine “ aslan” lakabı taktıkları Fahrettin paşa, Afganistan’a elçi olarak gönderildi. Yani ülkeden uzaklaştırıldı. Bazıları bunu onurlandırmak olarak görebilir. Ama Mustafa kemal kendi sinsi emellerine ulaşmak ve İngiliz planlarını uygulamak için gücünün yetmeyeceğini anladığı tüm paşaları bir şekilde Ankara’ dan uzaklaştırdı.
İkinci kanal harekatı sırasında Cemal paşa tarafından, Medine’ye destek vermekle görevlendirilen Mustafa kemal bu göreve gitmedi.
Gitmediği gibide daha mütareke imzalanmadan soluğu İstanbul da aldı Pera palas otelinde İngiliz diplomatlarla görüştü. O sırada Fahrettin paşa, İngiliz ve isyancı Araplar tarafından kuşatılan Medine’yi savunurken, Mustafa Kemal İngilizlerle görüşüyor ve onlarla Osmanlıyı nasıl yıkacaklarının, Ankara da kuracakları kukla cumhuriyetin planlarını yapıyordu. Nitekim batı basınında yansıyan şu sözleri nasıl bir zihniyet taşıdığını anlatmıyor mu sizlere? “ İngilizler bana valilik de verseler razıyım” diyecek kadar alçalmış bir haindir.
En yakın arkadaşlarından ve komutanlarından Ali Fuat Cebesoy Paşa İdamdan döndü. Kendisi ölene kadar gözaltında yaşadı.
Ali Fuat Cebesoy aynı tarihlerde yani Medine müdafaasının kıran kırana devam ettiği, yedi cephede savaşın sürdüğü mütarekeden aylar önce Mustafa kemal İngilizlerle görüşürken Ali Fuat paşa Irak bölgesinde İngilizlere kök söktürüyordu.

Refet Bele Paşa. İdamdan döndü. İstanbul da sarayı basarak sultanı gemiye bindiren paşa. Mustafa kemalin bir numaralı adamı idi. Ama çok şey biliyordu. Zalimdi o da. Ve zalimliğini en yakın arkadaşı olan diğer zalim Mustafa kemal tarafından cezalandırılmak sureti ile ödedi . Asılmadı ama, ölünceye kadar öldürülme korkusu ile yaşadı. Mustafa kemal ölünceye kadar gözaltında kaldı.
Cafer Tayyar Paşa. Müslüman Türk Milletline gelecek her türlü zararlı hareketlere karşı çıkan ve boyun eğmeyen gerçek bir Osmanlı paşası idi. İdamdan döndü.
Tayyar paşa, Musul’ un İngilizlere verilmesine karşı çıktığı için hem azledildi hem de idamla yargılandı. Mustafa Kemal ölünceye kadar da göz hapsinde yaşadı.Burası da ayrı bir hikaye konusu. Cafer Tayyar paşa kolordusu ile Musul’a girdi. Halk çiçeklerle karşıladı Türk ordusunu. Tayyar paşa telgraf çekti Ankara ya. “ Paşam halk bizi istiyor İngiliz askeri çekildi burada kalalım ve Musul’ u misakı milli sınırlarına alalım. Mustafa kemal önce kabul etti. Ama daha sonra bir gurup İngiliz diplomat köşke geldiler ve Mustafa kemal ile dört saat görüştüler. Bu görüşmeden sonra Cafer Tayyar paşaya çekilen telgrafta aynen şu metinler yer alıyordu;” Kolorduyu Musul dan çekiniz.
Şimdi bu görüşme açıklanmalıdır. Kutsal emanetmiş gibi Mustafa kemal döneminde köşkte yapılan görüşmeler gizlenmemelidir. Bu millet hakikati öğrenmek zorundadır ve hakkıdır.
Yakın arkadaşı ve başbakanı Fethi Okyar. İdamla yargılanmamak için yurt dışına kaçtı. Fethi Okyar da masum değil. Osmanlıyı yıkan ihanet şebekesinin başında yer alanlardan. 1904 yılında Abdulhamid hana suikast düzenlemek için hazırlanan Ermeni çetesinin arasındaki üç Türk subayından biri Mustafa kemal diğeri ise bu paşa! Ama menfaatler çatışınca gücü elinde tutan Mustafa kemal onu da temizleyecekti.
Sahi siz Mustafa kemalin Osmanlıyı yıkmak için Ermelilerle işbirliği yaptığını da bilmiyorsunuzdur!
Yakın arkadaşı ve başbakanlarından Rauf Orbay. Asılma ihtimaline karşı yurt dışına kaçtı.
Haince yapılan ihtilallar evvela kendi çevresini yer.
Kurtuluş Savaşı’nın Rüştü Paşası. Emekliydi. Niye asıldığını bile anlamadı. Asıldı.
Anadolu’ya geçerken annesini emanet ettiği ve Şişli’deki evinin anahtarını verdiği İsmail Canpolat idi ve o da asıldı. Sanırım o daneden asıldığını halen düşünüyordur.
Lozan’da İsmet Paşa’ya teknik bilgi anlamında büyük yardımlar yapan Maliyeci Cavit Bey. Asıldı.
Cephe ve sofra arkadaşı Albay Ayıcı Arif asıldı.
Sadık adamlarından Sarı Edip Efe asıldı. Sanırım bunlarda halen daha neden asıldıklarını düşünüyorlardır.
Trabzon mebusu Ali Şükrü bey kim tarafından neden öldürüldü sorusuna cevap bulmak zor değil. Enver paşa taraftarı olan Trabzon milletvekili Ali Şükrü bey, Enver paşanın Ankara ya gelmesini istiyordu. Bunun içinde Trabzon da ve Ankara da ciddi taraftar oluşuyordu. Elbette Enver paşa Ankara ya gelseydi Mustafa Kemalin esemesi okunmayacaktı. Sadece Mustafa kemal in değil İngiliz politikası da suya düşecekti. Halifelik kaldırılmayacaktı. Nitekim o yıllarda Ermenistan meselesi de gündemdeydi. Ever paşa taraftarı olan Ali Rüştü bey alçakça suikasta gönderilirken, aynı günlere Enver paşanın kellesi içinde Ermeni komitacılarla anlaşma yapılıyordu. Getirin Enver paşanın kellesini bizde Ermenistan ı tanıyalım. İlginç değil mi ? ( Çaka) kısa adı ile bilinen Rus istihbaratında çok sayıda bulunan Ermeni ajanlar tarafından dikkatle takibe alınan Enver paşa 11922 Haziranında şehit edildi. Ankara Ermenistan’ı ne zaman kabul etti acaba?
Geçelim. Bu olayların her biri bir kitap olacak kadar derin meseleler. Bunu okuyan çakma tarikçiler, puta tapanların suratlarını görür gibi oluyorum. Bana söyleyecekleri ne var bilmem ama, bildiğim bir şey varsa uydurma tarihten uydurma belgelerle beni yalanlamaya çalışacaklardır. Tabii birde resmi ideolojiyi korumak ve kollamakla görevli hukukçular ulusalcılar martavalcılarda çabası daha.
Ama sadece şunu anlayın yete. Mustafa kemal hangi tarihte nerde ne yapıyordu?
Ama dürüst olun. Bakın ben onun kişisel huylarını filan konu etmiyorum. Yok alkol alırdı yok şarap içerdi filan. Bunu herekse yapıyor bunun için ne Mustafa kemali ne de bir başkasını kınamıyorum.
Konumuza dönelim;
Dikkat edildiğinde asılanlar vakti ile Enver paşa ile beraber çalışanlar. Anadolu ya Kuvva harekatını kuran ve hazırlayan adam Enver paşadır. Teşkilatı mahsusa nın 1915 yılında başlattığı Kuvva harekatı, ülkenin ve Asya nın değişik yerlerinde örgütlenmiş ve o dönemlerde gömülen silahlar, muhtemel bir düşman işgaline karşı buralara yerleştirilen adamlara yedi emin olarak verilmiştir.
Enver paşanın fikri ve planıdır.
Mütarekeden sonra ise Enver paşa ve beraberindeki kurmaylardan bir kısmı sürgüne gidince Mustafa Kemal ortalığı boş bulmuştur.
Mustafa kemalin bu anlamda yapığı en küçük bir şey yoktur. Kurtuluş savaşının ve Anadolu kurtuluşunun alt yapısını hazırlayan İsmail Enver paşadır. Allah ondan razı olsun.
Mustafa kemal sadece İngiliz işgal kumandanının baskısı ve arkasından Osmanlı sultanından aldığı yetki ile gelip kuvva ’nın başına geçmiştir.
Tarihçiler utanmadan şu gerçeği gizlemesinler;
İstanbul’u işgal eden İngiliz kumandanının baskısı ile Sultan Mustafa kemali görevlendirmiştir. Nitekim bu görevlendirmeden sonra İngilizler dönüş hazırlığına başlamışlardır. Ancak Ankara da hükümet tam olarak kuruluncaya kadar beklemişlerdir. Nitekim Kahramanmaraş’ı işgal eden İngilizler halka iyi davranmışlar ve Ermeni taşkınlıklarına meydan vermeyerek Türk halkının sempatisini kazanmaya çalışmışlardır. Bu babalarının hayrına ve Türk milletini çok sevdikleri için değildir. Bu tamamen yıkarda yapılan anlaşmaların gereğidir. Nitekim anlaşma netleşince sessizce çekilip yerlerini Fransızlara bıraktılar. Hatta İngilizler giderken depolardaki silahları el altından Türklere dağıttılar. İngiliz ordusu buraya hükümet kurdurmaya gelmişti Türklerle savaşmaya değil.
Örnek Amerika Irak’a girdi, Saddam yanlılarını ezerek kendi hükümetini kurdurdu ve gidiyor.
Daha açık nasıl anlatılır? Amerika elbette sadece Irak için ve buraya hükümet kurdurmak için gelmedi. Ortadoğu üzerinde yeniden yapılandırma sürecinin bir gereği olarak Asya hâkimiyetini sağlamaya geldi. Hani ne demişti İngiliz oryantalist; Irak bölgesini elinde tutan Asya nın anahtarını da eline alır.”Amerika bir taş ile iki değil dört kuşu birden vurmuştu yani.
İşte Ankara ya kurdurulan hükümetinde amacı bir taraftan İslam birliğini dağıtmak için halifeyi halletmek, ki bu görev Mustafa kemal ve ekibine verilmişti. Bir taraftan da Asya kıtasına giden yolu ellerinden tutmak. Nitekim Musul için gelen dört diplomat Mustafa kemal ile ne görüştülerse görüştüler ama sonuçta ihanet kabağı bizim başımıza patladı.
Osmanlının yıkımı ile İngiltere için Asya kapıları açıldı
Ne farkı var?
Daha bu ihanet nasıl anlatılır?

Sakarya savaşında ise müttefiki olan yunanları bırakarak çekilen İngiliz hem üzerindeki ittifak safrasını attı, hem de Mutafa kemale bir savaş kahramanlığı bahşetti.
İngilizler ile savaşılmadı Sakarya da. Yunanlılar da zaten bunun üzerine çekilmeye başladılar. Sakarya meydan savaşı. Tamamen düzmece ve yalan.Nitekim öyle bir yalan ki yıllar sonra resmi tarih yazılırken Mustafa kemal’e atfedilerek söylenen “ Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri ” yaftalaması bile şaşkınlığın en gülünç tarafıdır. Çünkü yunan Akdeniz e değil ege denizine çekilmiştir. Antalya da değil İzmir den denize dökülmüştür(!)
Allah aşkına şu Atatürkçüler biraz zekalarını çalıştırsalar da olaylar arasındaki mantığı yakalasalar olmaz mı?

Peki İsmet İnönü için neden kahramanlık ihdas etiler ve “ birinci ve ikinci İnönü meydan savaşları” gibi şaşalı kutlamalarla tarihte olmayan uydurma zaferlerle milletin başına bu musibeti getirdiler.
Aynı şekilde Fevzi Çakmak paşa. Cumhuriyet tarihini en uzun genelkurmay başkanlığı yapan bu adamın özelliği ne idi. Başka kurmay başkanlık yapacak a dam kalmamış mıydı? Yoksa olağan üstü özelliklerimi vardı bu adamın. kurtuluş savaşındaki rolü hakkında fazla bilgi yok. Hem Mustafa kemal döneminde hem de İnönü nün şeflik döneminde genelkurmay başkanlığı yaptı. Çünkü tavşan pisliği gibi kokmaz bulaşmaz bir kişiliğe sahipti. Memlekette dönen dolaplara karşı umursuz sadece kendi koltuğu için nefes alıp veren bir ot yığını idi. Nitekim onunla ilgili rahmetli Necip Fazıl Kısakürek; Memleketin haline bakarak bu hükümeti devirmeleri ve İsmet İnönü’yü uzaklaştırmaları konusunda telkinde bulunduğunda üstada der ki; “ Ben yeni çeri değilim” Bu manidar cevaba üstad da daha manidar bir yorum yapıyor,
Üstad kısaca diyor ki;
” Keşke bir kere daha yeni çeri olabilseydiniz. “
Evet, yalan üzerine bina edilen bu resmi tarih ve kukla Cumhuriyet Seksen senden beri ülke insanına kan kusturarak bu günlere geldi. Daha yenice şahsiyetine kavuşmaya başladı. Türk milletini devletine olan sadakatinden de yararlanan bu ihanet şebekesi kutsal devlet anlayışını kullanarak dinsiz bir ideolojiyi dayatmış ve ümmeti Muhammed e kan kusturmuştur.
Kim diyorsa ki bu melaneti başımıza saranlar cennetlik, kendi adıma ben cehenneme razıyım vesselam.

4 Ocak 2011 Salı

Evet İddia ediyoruz

Mehmet alperenin " ve tanrı intihar etti" kitabı çıktı. Falcılık büyücülük cinciler cindarlar, kendisine mehdi, Mesih, İsa ve benzeri tanımlamalarla piyasada gezen kişilerin gerçek ruh hallerini konu eden yaşanmış bir roman. ve tanrı intihar etti, her insanımızın her an içine düşebileceği parapsikoloji halleri ifade etmesi bakımından da son derece önemli bir roman. Bu alanda bu kadar cesurca roman yazılmadı. Yazarın daha önce yayımlanan " ruhların parmakları" isimli kitabından daha kapsamlı bir metafizik alemi kuşatan kitap elbette kendi dalında iddialıdır. Zira hiç bir yazar ve yorumcu bu zaman kadar ülkemiz insanlarının siyasi alanda, eğitim alanında, ideolojik alanda, parapsikoloji alanda, psikolojik alanda, ve genel olarak sosyo- psikoloji alanında bu denli cesurca yaraya parmak basmadı.
Ve tanrı intihar etti,isimli eserde; Kişisel olarak entelektüel bir aydının, cinler tarafın dan ve cinlerin yönlendirdiği çevresindeki hayranları tarafından nasıl yönlendirildiğini, kendisini neden ve nasıl tanrı zannettiğini, yapılan büyülerin şekli ve insan üzerindeki tezahürlerini, bu sebeple işlenen cinayetler, intiharlar, ensest ilişkileri ve daha ne çok iğrenç halleri göreceksiniz. Yine bu romanda insan olmanın o muazzam mekanizmasında ve ruh yapısında şeyhlerin nelere kadir olduklarını, böyle bir adamın nasıl delirmeden düzeltilebilineceğini de okuyacaksınız. Ve iddia ediyoruz; Bu romanı okuduğunuzdan sonra uzun zaman tesirinden kurtulamayacaksınız

3 Ocak 2011 Pazartesi

New York da beş minare

New York da beş minare
Önce kendi kendime sordum. Neden “ New York da beş minare?” dedim belki de film karelerine yerleştirilmiş cemaat sayısı beş olduğu için olabilir. Ülkücüler, Mevleviler, nurcular, kadiriler ve Hizbullah. Neyse; Önce filmi zevkle izlediğimi belirtmek isterim. Olumsuz bulduğum veya eksik gördüğüm eleştiriye geçmeden önce, Türk sinemasının okyanus ötesine ulaşması, elbette sevindiricidir. Amerika ile gerek siyasi herek kültürel anlamda son atmış senden beri çok fazla mesafe kaydettik. Teksas Tomikslerden Amerika nın hürriyet mücadelesinde hep yanında olduk. Özellikle Kızılderililere karşı Yahudi simsarların ve Avrupa ip kaçkınlarının işgallerini destekledik. katillerinin yanında yer aldık. Çünkü onlar dünyaya ve tabi bize de Kızılderililere karşı verdikleri hürriyet mücadelesinde beyazların yani üstün ırk mensuplarının haklı davalarını anlattılar. Kızılderililer ise kafa kesen yol kesen insan derisi yüzen vahşi insanlar olarak tanıdık. Şimdi öyle olmadığını biliyoruz elbette. Film ile ne alakası var demeyin. Film Amerika ile kültürel iş birliğimizin tabi bir uzantısıdır. Bir taraftan global düşmanlarımız olan radikal İslamcılara karşı iş birliğimizin ürünü değil mi bu film.
Filmin ilk karelerine Hollywood yapımlarını aratmayacak bir görsel efektlerle radikal İslamcılara karşı girişile operasyonlarla girdik. Her ne kadar da Hizbullah konu edilse de Amerika’nın dünyaya pompaladığı İslam ve terör bir arada komposto ediliyor. Aslında kahramanlarımızın tepkisi de yok değil orada. Amerikalı polis şefinin Müslümanlara karşı ön yargısı ve sert tavrına karşılık “ Bizde Müslümansız” diyerek tepki konması yerinde bir mesaj.
Ülkücülerden bir kare gösterilmesinin anlamını anlamış değilim. Öyle bir kare ki seksen öncesi ülkücü yemini. Burada verilme istenilen mesaj nedir? Bir cemaat sadece bir karede senaryoda neden yer alır? Ülkücü hareket siyasi bir harekettir. Kuran ve bayrak üzerine yemin edilir. Elbette radikal bir duruştur bu. Kadirilerden bir kesit, Mevlevilerden bir kesit. Sanki ilk bakışta İslam dünyasının, özellikle Türkiye de ki farklı renklerini ve yollarını ön plana alıyor görüntüsü var. Filistin’e yardım ve destek adı altında senaryoda yer alan bu kareler beklide İslam dünyasındaki dayanışmayı kurgulamış olabilir. Birlik ve beraberlik mesajları da vermeyi düşünmüştür beklide senarist. Ancak filmin Pazar bulması ve izleyici oranını artırmak gibi bir kaygıda güdülmüş olabilir burada değil mi? Aksi halde bir tek karede bunların verilmesi ve filmin diğer taraflarında hiç ortaya çıkmadığı gibi, senaryonun herhangi bir tarafında da yer almıyorlar.Nitekim burada sırıtmış senaryo.
Hikâyeye göre; Bir tarafta bir polisin şahsi kan davası için bir kişiyi devlet tarafından kırmızı bültenle aranan adam haline getirmesi, diğer tarafta aranan adam, aranan adam olmamasına rağmen Amerika ya kaçarak orda irşat görevi yapan bir din âlimi hüviyetine girmesi ile başlıyor. Türk istihbaratı adamı deccal diye arıyor. Amerikan polisi ise terörist olarak tanımlıyor. Bu tarafı ile sanki Fetullah hocanın Amerika da bulunmasına vurgu yapılıyor gibi. Ama buna rağmen sıradan bir kaçak değil bu şahıs. Aynı zamanda Amerikan polisinin bile zor ele geçirebildiği, çevresinde ciddi anlamda koruyucu tebaası oluşmuş bir adam bu. Polisin evini basmasını rağmen namazını terk etmeyecek kadar dindar. Ancak hanımı halen Hıristiyan olan bu alim şahsın bu denli dindarlığına rağmen karısın n ve kızının başı açık. Kızı ve damadı aynı zamanda hem Hıristiyan hem de Müslüman. Öyle ya! Sabahleyin kilisede nikâh, akşama camide nikâh. Herhalde ılımlı İslam’ anlayışının altını kalın harflerle çizmemiz gerekiyor burada.
Allahın hoş görmediği fiilleri kim hoş görme yetkisine sahip acaba bu dünyada?
Neticede can alıcı nokta bana göre filmin sonuna doğru iyice şahsileşen ve drama edilen finali değil. Burada sahneler son derece güzel. Gerek bölgenin değer yargılarını ifade etmesi bakımından, gerek gelenek ve göreneklerini yhan sıtması bakımından tebrik edilecek kareler ve diyaloglar var. B
Ancak, hocanın Türkiye ye getirilmesinin arkasından deccalında eş zamanlı yakalanması. Hoca efendi, gerçek deccal ile komşu hücrede yan yana getirildiklerinde kısa fakat ilginç diyalog oluyor. Polis müdürüne karşı sözde deccal olan kişi bir ayet okuyor. Bu ayet; “ Din sadece Allahın oluncaya kadar savaşın” hükmü. Ama Amerika dan getirilen ve aynı zamanda idealize edilen ve aslında masum olan hoca, polis müdürünün yerine kendisi cevap veriyor. Allah resulünün hayatından örnek vererek cevap veriyor. Ne diyor Hocaefendi;” Allah resulü hayatının tüm zamanların da sadece iki ay savaşa gitti.” Diyor.
Dikkat ediyor musunuz? Deccal in fiili yanlış. Filmde deccala mal edilen cinayet görüntüleri zaten İslam hukukunun, Müslüman insanın vicdanının tasvip ettiği manzaralar değildir. Türkiye de Hizbullah adı altında işlenen cinayetlerde Mossad ın bir kolu tarafından işlenen cinayetlerdir. Hiçbir Müslüman düşmanı da olsa insanlara işkence yaparak öldürmez. Bunu ne vatan için yapar, ne Allah için yapabilir ne de Resulullah aşkına mümkündür. Ancak deccalın söylediği doğru. Çünkü okuduğu bir ayettir. Kainatın sonun a kadar Müslüman din Allahın dini oluncaya kadar yer yüzünden fitne kalkıncaya kadar savaşacaktır.
Diğer taraftan Hocanın da fiili doğru. Ama söylediği yanlış.
Hoca yanlış dedi çünkü Allah resulü sayısız savaşlara girdi çıktı. Sadece küçük gazveleri saymazsak; Uhud, Bedir ve Hendek savaşları küfre karşı verdiği, ve mübarek eline kılıcını alarak savaşın en çetin yerlerinde savaştığı ve mübarek kanının döküldüğü muteber tüm kaynaklarda geçer.
Tekrarda fayda var. Adı ister ılıman İslam olsun ister klimalı Müslüman olsun. Hiç kimse Allahın hoş görmediği fiilleri hoş görme yetkisine sahip değildir vesselam.

Müge Anlı ile Tatlı Sert, 500 program

Müge Anlı ile Tatlı Sert, 500 program
Bende son zamanlarda Atv de hafta içi her gün yayımlanan Tatlı Sert programına müdavim oldum. Müge anılın hazırlayıp sunduğu Tatlı sert programı yurdum insanlarının ruh portresini çiziyor adeta. Cehaletin, ahlaksızlığın, eğitimsizliğin, bilgisizliğin, hazımsızlığın daha da ve temel sebep olan ahlaksızlığın ülkemizde hangi boyutlara geldiğini birinci ağızdan dinleme imkânı buluyoruz. Acaba diyorum bu üniversitelerde kaç bilim adamı ilgileniyor bu programla. Kaç sosyolog, kaç psikolog, kaç pedagog, Kaç siyasi kaç eğitim bilimcisi ve uzmanı bu programları izleyerek ülkemiz insanlarının bu noktalara nasıl geldiğini, niçin geldiğini hangi süreçlerden bu hale geldiğimizin analizini bilimsel çalışmasını yapıyor acaba?
Her sabah kalktığım zaman bu gün izlemeyeceğim bu programı diyorum. En iğrenç cinayetlerden en alçak aile içi ilişkilere kadar aklımıza hayalimize gelmeyecek olaylara şahit oluyoruz. Bırakın TV karşısında toplum önünde konuşmayı, bire bir aile içinde bile konuşulmayacak sözler sarf ediliyor ekranlarda.
Evini terk eden kızların ardı arkası kesilmiyor. Çocuğu ile sokakta kalan annelerin, azarlana pazarlanan kadınların dramı, aldatılan kocaların içler acısı halleri yansıyor beyaz camdan evimin içindeki çocuklarıma. Çocuklarıma bu olayların yorumunu yapmak onlara izah etmek gereği ile her gün vaaz ediyorum evde. Birkaç çocuğu olduğu halde kocasından kaçarak başkasına kaçan kadınların iğrenç durumları, görüntüleri itibarı ile Anadolu’nun saygı duyulması gerek aile tiplemelerin rezilliği. Bunlar daha ekranlara yansıyanlar. Peki ya yansımayanlar. Müge anlının bu programı 500 ü bulmuş. Yani iki yılda 500 program. Acaba kaç kişi katıldı bu zamana kadar? Sadece bu programa kaç kişi müracaat etti?
Caydırıcılığı olmayan ceza suç işlenmesini engellemez. Bu ister aile içi eğitimde olsun, ister silahlı kuvvetler gibi disiplin ev talimin tavizsiz olması gereken yerde olsun, ister okulda ve isterse de toplum nizamını sağlamak amacı ile üretilen hukuk alanında olsun böyledir. Eğer bir kişinin aldığı ceza diğer kişileri caydırmıyorsa bu ceza hukuku bu eğitim müfredatı, aile içi eğitim modeli tartışılır. Hatta gelenek ve göreneklerimizde tartışılmalıdır. Zaman zaman programda da tartışılan ceza hukuku, oradakilerde isyan ettirecek duruma getiriyor. İdamlık kişilerin elerlini kollarını sallayarak sekiz on yıl sonra ceza evinden çıkmaları, çıkacak olmaları düşüncesi, hakkı gasp edilen, iğrenç saldırılara maruz kalan aileleri perişan ediyor. Acaba diyorum bu ülkeyi idare ettiklerini sanalar, başta parlamento olmak üzere, hukukçular, üniversiteler ne yapıyorlar? Bir önlem almayı düşünüyorlar mı?
Memleketin için için kaynayan yarası. Tüm pisliklerinin, acıların, ahlaksızlıklarının, zulümlerinin hunharca işlenen cinayetlerinin kaynayıp su yüzüne çıktığı bir program bu. Müge anlı hanımefendiyi tebrik ediyorum. Doğrusu bu programları yapıp geceleri rahat uyuduğuna inanamıyorum.

26 Aralık 2010 Pazar

Ve tanrı intihar etti hakkında DUYURU


Ve tanrı intihar etti;
Kitap hakkında
Bu kitap 1999 yılında yazılmaya başlandı. O sıralarda Kahramanmaraş’ta çıkarttığım gazete ve dergilerde kitapla ilgili reklam çalışmalarımda başladı. Bunu Kahramanmaraş ta beni tanıyan tüm arkadaşlarım bilirler. Önceki romanım olan “ Ruhların parmakları ” isimli roman ise 13 yılda tamamlandı. Bu iki eser gerek isim olarak gerekse muhteva olarak benim için sın derece önemlidir. Bir anlamda bu eserler benim hayat çizgimi gösterir.Hayata, hadiselere verdiğim değeri, eşya ve mekana verdiğim kıymet ölçüsü bu eserlerde yer alır. Bu sebeple okuyucularımın hassasiyetimi anlamlarını istirham ediyorum. Ama görüyorum ki daha eser çıkamadan birileri kitabın ismini alarak altına kıytırık şiirler yazıyorlar. Aslında kimsenin eseri için kıytırık demem. Sanata ve emeğe saygı duyarım. Ama bir başkasının ürettiği ismi alarak bunun altında başka şeyler yapan kişilere ne saygı duyarım ne de o kişinin sanatçı olduğuna inanırım. Şiire verdiği ismi benden çalan içeriğini de başka yerlerden çalar. Bu kişilerin baştan kıytırık olduğu, beleşçi olduğu, ortaya koydukları bu hezeyandan, dahası hırsızlıktan anlaşılır.
“ Ve tanrı intihar etti” ismi altında kim nerde ne kullanırsa kullansın. Bu orijinal kavram şahsıma aittir. Ben bunu ispat ederim. Ama eminim bu kişiler hırsızladıkları ismin kendilerine ait olduğunu ispat edemezler. En fazla iki yıldan beri kullanıyorlar bu ismi. Onunda sebebi bu isim Karakutu yayın evi tarafından internet ortamına atıldı reklam amaçlı. Bu kitap orada yayımlanacaktı. Ama naip olmadı bu zaman kaldı. İnternet ortamına düştüğünden sonra da birileri bu isimi kullanarak altına kıytırık şiir yazıp internete gönderiyor.
Bunu yapmayın. Sanata saygınız yoksa kendinize saygı duyun

19 Kasım 2010 Cuma

Ve tanrı intihar etti hakkında DUYURU



Değerli okuyucu, Merakla beklediğiniz” Ve tANRI İNTİHAR ETTİ” isimli eser yayına hazır hale geldi. Ancak mali durumumdan dolayı az sayıda bastıracağım ve sadece adrese göndereceğim. Bu sebeple kitabı okumak isteyen şimdiden açık adreslerini bildirsinler.Kitap Türkiye den istendiğinde kargo bizden 20 TL karşılığın...da olacaktır. Almanya ve Avrupa ülkelerinde ise 10 EU olarak size mal olacaktır.
DEĞERLİ OKUYUCUM;
Bu kitap sizin günlük hayatınızda her an karşılaşacağınız metafizik tehlikeleri içerir. Metafizik âlemle ilgili buradaki yorumları hiç bir yerde ne okudunuz, ne de işittiniz. Burada yaşanan olayların hepsi gerçek. Hatta burada adı geçen kişilerin isimleri bile gerçek isimler. Sadece bazıları istemedikleri için yerlerine başka isimler kullanıldı.
Bu sebeple, iddia ediyorum ki, böyle bir roman okumadınız.
Ve yine diyorum ki;
HAYATI VE HADİSELERİ, EŞYAYI VE MEKANI BU ŞEKİLDE YORUMLAMADINIZ.
İsteyen arkadaşlarım, ister bu siteden, ister faceden adreslerini bana mesaj yolu ile göndersinler . Kendilerine vereceğim banka hesap numarasına ücreti yatrdıklarından üç gün sonra, eğer türkiyeden isteniyorsa bir hafta içinde ellerinde olacaktır...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Türk İslam davacılarına çağrı


Sevgili Arkadaşlarım ( 1)
İslam dünyası muazzam ordulara karşı direnişin mümkün olduğu inancına yüz yıl öncesinden sahiptirler. Ama zaman içinde ve sürekli süper güç propagandaları ile bizlerin gözlerini korkuttular. Ancak son zamanlarda Amerikan’ın Vietnam da, gerekse Sovyetlerin Afganistan da yediği darbe ile İslam alemindeki bu psikolojik kırılma yerini mücadele azmine bırakmaya başladı. General Aidi di yi ele geçirmek için Somali de yaptıkları askeri harekat ve arkasından hezimete uğramaları da bunun tuz biberi oldu. Son olarak Irak ta ki direniş örgütleri ve bunları başarıları Amerika nın geldiği noktayı göstermesi bakımından önemli bir sonuçtur.
Yani güçlü ordularla savaşmanın ancak asimetrik savaşla mümkün olduğunu anlamış olmak gerek. Bu sebeple Türk ülkücüleri olarak İslam dünyası lideri anlayışı ile başta Türk dünyası olmak üzere diğer İslam ülkelerinde direniş gurupları oluşturmak gerekir. Ve her direniş gurubu kendi coğrafi yapısı içerisinde mücadele etmesi ve bizim onlarla ayrı ayrı strateji belirlememiz gerekir. Burada eğittiğimiz askerlerin dünyanın her köşesine göre eğitmemiz ve buna göre strateji uygulamamız gerekiyor. BU durum Türk ordusu tarafından emir komuta zincirini ele geçirmek ve dünya ya yeniden bir düzen sağlamak gerekir.

Bu davayı Ülkü edinen arkadaşlarım; (2)
Peki bu üsrece nasıl girildi? 11 Eylül 2000 de Amerika da havalanan iki yolcu uçağının dünya ticaret merkezine doğru rota değiştirerek çarpmasından sonra mı başladı? Yoksa 1979 yılında İran da başlayan Ayetullah Humeyni nin Şahı tarihe gömmesi ile mi bu sürece girildi?
Hangi şekilde olursa olsun İslam coğrafyasında emperyalizme karşı başlatılan mücadele sürecinin 11 Eylülde ABD yi merkezinde vurması ile daha geniş bir alana yayıldığını gösteriyordu. Başta ABD olmak üzere Fransa İngiltere Rusya ve diğer AB ülkeleri yıllarca kan kusturdukları, fitne ve fesatla kanını emdikleri Ortadoğu ülkelerinden şamarı yemeye başlamışlardı. Artık mesele sadece siyasi sınırlar içerisinde kalmamış İslam dünyasında global bir direniş başlatılmıştı. Savaşın adresi belli değildi yani. Cephelerin stratejik planları yapılamıyordu. Cepheyi kendileri açmıyorlardı. Nerden vurulacakları, nasıl vurulacaklarını kendileri de tahmin edemiyorlardı. Londra’nın göbeğinde metrolar bombalanırken, Madrid de havaya uçurulan bir tren istasyonu başka bir cephenin açıldığını gösteriyordu ondan önce.




Müslüman Türk çocuğu; (3)
İslam alemine lider olmak kolay değildir. Bunun fikri oluşmadan, alt kadrolar yetişmeden, ekonomik planlar hazırlanmadan, siyasi ve kültürel hesapları yapılmadan bu mümkün olmaz. Bu sebeple önce fikri anlamda alt yapısını hazırlamak gerek. Ben kendi ülkücü dünya görüşümü burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Ülkücü olarak nizamı alem davasına aday bir fikir hareketiyiz. Bu sebeple hem tarihi seyri iyi bilmemiz gerek, hem de anlamsız Arap düşmanlığı yapmak gibi yanlışa düşmemiz gerek. LİDER OLMAK BÜYÜK TURAN İSLAM DEVLETİ KURMAYA ADAY OLMAK bunu gerektir. İslam dünyası üzerinde lider olacaksak evvela İslam siyasetini de bilmek gerek.


Sevgili kardeşlerim ( 4)
Türk milleti olarak İslam aleminin lider sıfatı ile kurtuluşun, İslam tarihinin yeniden başlaması. İslam dinin yeniden ihya olması ile mümkün olacağı düşüncesi ile bakacağız olaylara. Çünkü İslam tarihi tek alanda yani misal verelim ekonomik alanda ortaya çıkmayacaktır. Tüm bir dünya görüşü olarak çıkacak ve kendi hayat alanını oluşturacaktır. Ve dünyaya yayılacaktır. O zaman batı devletleri sadece bu güçle uğraşmayacak aynı zamanda kendi bünyesindeki Müslümanlar la da muhatap olacaktır. İşte o zaman bizlere dayatılan azınlık hakları iddiaları kendilerinin de başında demoklesin kılıcı gibi duracaktır. Onlarda bunu önlemenin tedbirini üretemeyeceklerdir.
Sevgili gönüldaşlarım. (5)
İslam’ın farklı bir hayat kavrayışının olması kendine ait hayat alanını da gerekli kılar. Eşyaya ve mekâna kendi ölçülerini getirir ve kendi tarzını vaaz eder. Hayat alanını kendi oluşturur hadiseleri kendi üretir.Yani Amerikalı gibi Avrupalı gibi değil Müslüman Türk olarak düşünür ve buna göre hayatını tanzim eder. Tabii ki buda globalleşen dünyada bu gün kendilerini rahat hisseden Batılının alanının daralması ve hatta çok küçülmesi demektir.

Müslüman Türk genci ; (6 )
İslam dünyasının batı karşısında direnebileceğinin kabul edilmesi ile başlayan bir sürece girdik. Bu yeni süreçte, başka bir kültür ikliminin de olmadığını görüyorsunuz. Bunun global bir mücadele alanı olduğunu da kabul etmek gerek. Dünyaya hakim olan bu iki kadim kültürün mücadelesi olacak bu. Unutmayınız ki İslam karşısında küfür tek millettir.

Kardeşlerim , Avrupanın göbeğinde müslüman Türkü temsil eden asaletli bir nesil olarak dimdik durmak borcundasınız. Bu hem tarihimize olan borcumuz hemde temsil ettiğimiz milletimize olan borcumuzdur.


Müslüman Türk ; ( 7)
Bozguncuların en fazla yararlanmaya çalıştığı Şia inanışın Sünni inanışla çatışmasıdır. Böyle bir zehaba kapılmalarıdır. Bu doğru değildir. Bu göz ardı edilecek kadar küçük ve ehemmiyetsiz bir farklılıktır. Kaldı ki Şia ve sünni mezhebinin otoriteleri de böyle bir farklılığı öne sürerek mezhep taassubu ile hareket etmekten kaçınmaktadırlar. İslam da ki bu farklılıklar birleşmeyi engellemez. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Bütün mesele İslam hukukunun kuralları üzerinde birleşmek ve bunun uygulanabilirliliği üzerinde hem fikir olmaktır. Ve o zaman görülecektir ki dünyanın her yerinde bulunan Müslüman halklar buna riayet edeceklerdir. Osmanlı bunu başarı ile yaptı.

Türk milleti! ABD Başkanı Bilmem kaçıncı Bush vakti ile doğru söyledi . Başlattığı bir haçlı seferidir. Ama bu sefer onların son seferleri olacaktır. ABD dış işleri bakanının Lübnan dan yaptığı açıklama ve yeniden düzenlenen orta doğu haritası. Her şeyi ortaya koymuyor mu?. Artık miadı dolan bir beşeri güç vardır ellerinde. Bu zamana kadar döktükleri masum insanların kanlarında boğulacaklardır. Ancak gözleri kör olduğu için bunu görmüyorlar. Yeni dünya düzeni Ülkücü düşünce v e fikirle kurulacaktır.


Müslüman Türk! ( 8)
İslam alemi birbirleri ile iktisadi ve siyasi birlik veya iş birliği sağlayamamış görünüyor. Birbirlerine karşı düşmanca hisler ve hatta savaşlara kadar varan olumsuz münasebetler sergilediği de görünen bir gerçek. Bu durumda, parçalamış coğrafya görüntüsü verdiği de doğrudur. Buna rağmen batı karşısında dini ve kültürel açıdan bir blok olarak görünmeye devam etmektedir. Kendi içimizde böyle görünmüyor olabiliriz. Ama batıdan baktığınız zaman bu net olarak görülmektedir. Zaten Amerika’nın tüm İslam coğrafyası üzerine gelmesi de bunu böyle gördüğünün en önemli göstergesidir.”



Ey Müslüman Türk gençliği; (9 )
İki yüz yıldan beri münevver zannettiğimiz ve başımıza getirdiğiniz kişiler tek adres olarak batıyı gösterdiler. Gelişmenin ve medeniyetin merkezi olarak batıyı işaret ettiler. Bu sebeple onlar karşısında bir tavır geliştirmedik. Bir duruş sergilemedik. Allah Resulünün bizlere bıraktığı emaneti namaz kılmaktan oruç tutmaktan ibaret bir din olarak gördük ve İslam dinini hayat alanınızdan kaldırdık. Bir baş örtüsüne dahi tahammül edemeyen sistemlere sarıldık.
Bazı yerlerde ise “İslam sosyalizmi” diyerek çılgınca fikirlere kapılanlarda oldu. Ama gördünüz ki Allah’ın dinine sıkıca sarılmak ve onu hayatınızın her safhasında yaşamak mecburiyetindeyiz. Çünkü biz onlardan olmadan asla onlarla dost olamayız.
Bazılarımız ise Bir zamanlar Halifeye ve onun ordusuna ayaklandık. Yer altı zenginliklerinizi İngilizlerle ve Amerikalılarla yedirdik. Ve halen daha onlarla dost geçiniyor birbirinize düşmanlık ediyoruz.”


Bu davaya gönül verenler; ( 10 )
Batının diğer kanadını temsil eden Amerika’ nın , kör gözle ve şizofreni hastalığının çabaları ile Dünyanın bir tarafına saldırması, batının diğer tarafı olan ve bizlerin Avrupa Birliği diyerek kapısında pineklediğimiz kanadının ise çenesi düşük kadınlar gibi konuşmaktan başka bir şey yapmadıklarını görmek, neler olduğunu anlamak açısından bizlerin basiretlerini açmayacak mı ? İsrail için gösterilen çabalardan küfrün tek Millet olduğunu halen anlamayacak mıyız ? Bizler halen daha Kürt,Türk diyerek, Arap- Acem diyerek birbirlerimize kin kusuyor diş biliyoruz. Allah’ın Resulü bize vaaz etmedi mi. “Arap’ın Arap olmayanlardan üstünlüğü yoktur.” demedi mi? Siz halen daha ırklarınızla övünüyor ve cahilliye dönemine geri dönüyoruz? Kimsenin kendi milletinin inkar etmesinin anlamı yoktur. Ancak diğer Müslüman kavimlere karşı ırk üstünlüğü iddiasında bulunmak İslam’ın vahdet ruhunu zedeler ve İSLAM ALEMİNE LİDER OLMAK MÜMKÜN OLMAZ.
Amerika’nın daha önceki yaptığı gibi mazlum milletlere Jandarmalık vazifesi hissini ne zaman üzerimizden atıp Siyonistlerin orta doğuda yolunu açmak , için bu dev gücü kullanıldığını anlayacağız?”
Kendi elleri ile yaptıkları ve dünyaya yutturdukları Birleşmiş Milletler teşkilatının fonksiyonları yine kendi elleri ile çöpe atmadılar mı? Daha bunu ne zaman anlayacağız ve idrak edeceğiz?”

“Ey Türk Milleti ;(11)
Dünyanın batıdan etkilenmesinin hızlandığı son dönemlerde geri kalmış ülkelerin gelişmeye değil öncelikle ahlaksızlaşmaya başladığını görülmektedir. Batıdan transfer edilen her teknoloji aygıtı beraberinde ahlaksızlığı da getirmiş ve ahlaksızlığı tetiklemiştir. Batının hayat tarzını kabullenmenin gelişmeyi de garantileyeceği şeklindeki yanlış anlayış ne yazık ki Osmanlı aydınlarından bu güne kadar gelen aydınlar hastalığını oluşturmuştur. Her ne kadar da mütedeyyin kesim buna tepki gösterse de, karma eğitim den tutunda, kadınlarınızın sokağa dökülmeleri ve kadın hakları adı altında kadınlarınızı erkeklerinize karşı kışkırtılmasına kadar hemen her alanda sistem eli ile zorlanmıştır ve hastalık aydınlar aracılığı ile devlet hastalığı haline gelerek bu gün dahi baş örtüsü bahanesi ile Allah ın ayetleri tartışılır hale gelmiştir.”

Arkadaşlar; (12)
Unutmayınız ki batının modernleşme süreci, ahlaksızlaşma süreci ile aynıdır.İçinde bulunduğunuz şu hale bakın ve Allah’tan korkun.
Kaldı ki batının bu gün yaşadığı ahlak zemini ahlaksızlığın ahlakıdır. Ve ahlaksızlığın en uç noktasında bulunmaktadırlar.
Ahlaksızlık ile düşünce hürriyetini birbirine karıştıran batı felsefecileri ve düşünce adamları yanılmışlardır.
Düşünce hürriyetinde ki sınırsızlık, kendince bir ahlak anlayışını da gerçekleştirmekten imtina etmemiş ve hatta ahlaksızlık sınırı düşünce hürriyetinin sınırını ciddi anlamda aşarak buna da kendince kılıf uydurmuştur.
Bunun en açık ve net şeklini cinsel hürriyet anlayışı ile ortaya attıkları alanda görüyoruz. Fuhşu ilk okul çağına kadar indirmiş ve ne yazık ki bazı Müslüman topluluklarda da bu anlayış kabul görerek Allah’ın şiddetle ret ettiği fuhuş hayata hakim olmaya başlamıştır. Entegre hale getirilmiştir.
Ülküdaşlarım ; (13)
Serbest düşüncenin, hayatı serbest yaşamayı gerektireceği doğru bir yaklaşımdır. Bu anlamda seküler bakış da tutarsızlık yoktur.
Türk milleti ve Ey iman edenler!
Ancak! bu anlayışın batıda Hıristiyanlıkla yaptığı yoğun mücadele her ikisi arasında bir kan davası doğmasına sebep olmuş ve dine dair her ne varsa yok etme hedefini amaç eden bir materyalist anlayış hakim olmuştur.
Seküler bakış açısının ve hayat alanının genişlemesi ile dinin hayattan mümkün olduğunca çekilmesi en azından bir ahlaki boşluğun oluşmasını sağlamıştır.
İşte İslam aleminin yara aldığı en önemli nokta budur. Unutmayın ki, ceddimiz İslamiyet le Viyana kapılarına gittiler. Ama oradan Sakarya ya bizi sözde Müslümanlar geri getirdiler.”
Değerli arkadaşlar
Münevverlerinizin aldandığı noktada buradadır. Materyalist anlayışın bir takım ahlaki değerleri üreteceği düşüncesinde yanılmışlardır. Allah korkusu ve Peygamber sevgisinin kalmadığı bir toplumda seküler anlayış ve kapitalist zihinlerde ahlak ferdi bir dürtüden öte anlam taşımaz ve ahlaksızlık tüm müesseselere hakim olurken herkes “ ahlaklı “ olduğunu savunur.

Müslüman Türk genci; (14 )Batı felsefecilerinin İslam aleminde de kabul gören sapık görüşleri ve bunların ders kitaplarına dahi girdirilerek yeni ve taze beyinlere yerleştirilmeleri neticesinde yaratılış hikmeti ve manevi iklimler unutulmuş maddeci bir zihniyet ve kapitalist bir anlayış doğmuştur. Hür düşünce talebi tüm manevi değerleri yerle bir etmiştir. Oysa hür düşünce yoktur. Düşüncenin kaynağı ya rahmanidir ya da Şeytanidir. Bunların hür düşünce dedikleri ise Şeytanidir.İşte tarihin her diliminde insan oğlu bu hale geldiğinde kendilerine yeni tanrılar edinme ihtiyacı ve gafleti içinde olmuşlardır.”



Bu zamana kadar Türk - İslam aleminin bir taraftan Sovyetler bir taraftan da Batı karşısında ki halini ve umumi olarak insanlığın geldiği noktayı iyi tespit etmemiz gerekmektedir. Hür düşünce ve serbest akıl talebi aynı zamanda hayatın pratiğine dönük taleplerin de kaynağıdır. Ama hür düşünce talebinin aşırı baskısı hayatın nasıl yaşanacağına dair manevi kaynakları yerle bir etmiştir. GÖNDEREN SONCİHANGİR


“ Allah tan korkması gerektiği gibi korkanlar! Seküler anlayışın temelini oluşturan materyalist düşünce, hayatın nasıl yaşanacağına dair sorunun cevabında insanları hür düşünce macerasında götürebildiği yere kadar serbest bırakmıştır “

Onları en fazla korkutan Türk milletidir.Gördünüz en küçük bir kıpırdamamızda nasılda telaşlandılar. Yıllarca bir taraftan İngilizlerin çalışmaları, bir taraftan Osmanlı içindeki Yahudileri ve masonları kullanarak sonra da Kürt - Türk diyerek parçaladılar. Bundan sonra Türk olgusu da onlar için tehdit olmaktan çıktı. en azından onlar öyle sanmışlardı Bizi bir arada tutan İslam anlayışını bozdular. Cemaatlere böldüler. Global anlayışı yerleştirdikçe Radikal cemaat sayısı hem aza indi hem de zayıfladı. Oysa bir milleti ayakta tutmak, değerlerini yaşatmak radikal tavırlarla mümkündür. Ama bizi milli birliğimizden dini değerlerimizden ve karakteristik özelliklerimizden uzaklaştırarak yozlaştırdılar.