28 Nisan 2008 Pazartesi

Mehmet Alperen


Hakkımda

Son olarak değerli kardeşim Ali Kemal Nacaroğlu’nun blogerinde hakkımda yazılan yanlışı okuyunca artık kısa bir açıklama yapma gereği hasıl oldu
Sayın Nacaroğlu da diğerleri gibi, herhalde işittiklerinden hafızasında kalanlardan aklına gelenleri yazmış. Ankara da yayınlanan “Kahramanmaraşlı şairler, yazarlar ve düşünürler” konulu çok çaplı bir çalışma yapan arkadaşımızda hakkımda yazdıkları kulaktan dolma ve yetersiz bilgiler.
Üstelik bir çoğu da çok eski bilgiler
Bunun için kim benimle ilgili bir şey yazacaksa temasa geçmemizde fayda olduğu kanaatindeyim.. Zaten yeterince kirli bir geçmişimiz var. Birde bilgi kirliliği arasında kalıp bunalmayalım

Baykal da n seçmeler


Baykal Kurultay sonrası kendisini beğenmeyenleri partiden göndermiş
Ne bekliyorsunuz ki Allah göstermesin iktidar olursa kendine oy vermeyenleri de memleketten gönderir
Özü sözü bir CHP liler
Baykal öyle diyor
Haklı da
Çünkü CHP nini özü de sözü de aynı
Neden mi ?
Baksanıza kuruluşundan bu yana fitne üretmekten ideolojik takılmaktan başka ne yaptı?

25 Nisan 2008 Cuma

Anayasa mahkemesinin duvarı


“Haklar ve özgürlükler insanlığın onuru ve erdemidir”
Bu cümle Anayasa mahkemesinin salonun arkasında yazan cümle .
Peki başı zorla açılan,, okuma hakları engellenen okula alınmayan kızların onurunu neden korumuyor bu anayasa mahkemesi.

23 Nisan 2008 Çarşamba

Baykal Takiyye Yapıyor


Yalan söylüyorsun Baykal kebapçıda sen takiyye yapıyordun

23 Nisan da Cumhurbaşkanının davetini gitmeyen ve bir kebapçıda muhtarlarla döner yiyen baykal diyor ki;
“Burada takiyye yok samimiyet var “
Halktan bu kadar kopuk olan sen, üç muhtarla yemek yemekle halkçımı oldun yani… Asıl takiyeye yi sen yapıyorsun. Sende devlet adamlığına ait eb küçük bir zihni alan yok. İdeolojin hırsınla kol kola girmişler gözlerini kör etmişler. Sen bir kere davete gitmemekle en büyük ayıbı yaptın. Ama ayıp kavramı sende yok değilmi?Bu milletin gözüne baka baka sen ve senin gibiler yıllarca yalan söylediniz.

22 Nisan 2008 Salı

Neden ısrarla Taksim


Neden ısrarla Taksim.
Hükümet bir mayısı işçi bayramı olarak ilan etti. Ancak tatil yok. Buna rağmen işçiler o gün tatil yapacaklar. Üstelik hükümet taksim meydanını her türlü yürüyüşe ve gösteriye kapattığı halde işçi sendikalar özellikle Taksim de ısrar ediyorlar. Ve fırsatı ganimet bilen CHP de destek veriyor. Zaten CHP nin kuruluşundan bu yana ülkeye bir çivi çakmak yerine ideolojik sancılarla yatıp bu sancılarla kalkmıştır. Hep bir irtica tehlikesi hep bir HALK! tehlikesi. Bu korkuları da gün be gün başlarına gelir tabii
Peki ama neden Taksim?
Bu meydanın gerçek ismi Hürriyet meydanı.Bu meydan azınlıkların Osmanlıdan kurtuluşlarının sevinci ile bu adı aşmıştır. İstiklal caddesi de aynı kutlamanın sonucudur.
Sendika başkanlarının zihniyeti belli. Özelikle sol kanattan gelen bu başkanlar ve yöneticiler ısrarla taksimi isterlerken iktidar üzerinde güç göstermek derdindeler. Aksi halde işçilerin böyle bir talepleri ve ısrarları olacağını h,ç sanmam. Bu tamamen ideolojik bir tavırdır...

Laikler ülkeye ihanet ediyor


Laikler ihanete çanak tutuyor

.

21 Nisan 2008 Pazartesi

Senaryo ; Havvanın öteki yüzü

HAVVANIN ÖTEKİ YÜZÜ
ÖYKÜ

Annesinin ölümünden sonra Kahramanmaraş tan İstanbul’a, babasının yanına giden İslamcı genç bir kız Hatice ( 19 )
Kızının başını kapalı görünce kabullenemeyen bir Fakülte de dekanı ve laik bir adam olan baba Tahsin ( 55 )
Dekanın peşinde olan ve hayatını inandığı ideoloji uğruna feda eden sosyalist bir gazeteci Bekir ( 45 )
Kıza sahip olmak için peşine düşen sapık bir genç Tolga ( 20 )
Her yerde kızı koruyan Meçhul yaşlı bir adam Arif Dede ( 70 )
Evden kaçan Hatice’yi bağrına basan Üniversite öğrencisi Meral (27)
Hatice ye görür görmez aşık olan Üniversite öğrencisi Mustafa ( 23 )
Hayat kadını Havva ( 45 )
Sosyalist Bekir in ev arkadaşı, Necati ( 30 )
İslamcı bir genç tarafından dini duyguları kullanılarak aldatılan ve fuhşa itilen Üniversite öğrencisi Selma (22 )
Rüyalarında kızını yalnız bırakmayan Anne Kezban ( 45)
Küçüklüğünden beri Hatice yi seven teyze oğlu Faruk ( 26 )

Bu öyküde ;
Kadında zarafet, erkekte asaleti Bekir ile Hatice’nin soylu aşkında izlerken, İdeolojilerin arka planda kaldığı, karakterlerin ön plana çıktığı nı göreceğiz. Din adına kandırılan genç bir kızın acılarına ortak olurken hayat kadını olmasına rağmen soylu davranışlarını Havva ile yaşayacağız.

Aykırı aşklar, karakter çatışmaları, göz yaşları, kin, öfke, baba sevgisi evlat sevgisi ve metafizik olayların müdahalesi ile yaşanan olaylar zinciri..
Kısa Öykü
Hatice babasının baskılarına dayanamayarak bir ramazanın günü evden kaçar.
Tahsin kızının kaçması üzerine perişan olur. Aramaya başlar. Ancak kariyerine zarar gelir korkusu ile bunu kendi imkanları ile yapmaya çalışır. En yakın arkadaşı Profesör Vedat tan yardım ister.
Gazeteci Bekir, Tahsin ile aralarında eski bir hesaplaşma vardır. Sürekli aleyhinde yazmaktadır
Bekir in Havva maaşını onunla paylaşmaktadır. Bu kadın aslında Hatice nin annesinin sınıf arkadaşıdır.
Evden kaçan Hatice ye Meral ve arkadaşları sahip çıkarlar. Meral Tahsin beyin öğrencisidir. Tahsin Merali okuldan atmaya çalışmaktadır.
Üniversite önünde ki bir eylemde Mustafa Meral in yanında Hatice yi görür ve aşık olur. Halime Hatice yi kıskanır
Eyüp Sultanda Hatice ile Bekir tanışır. Bekir çok etkilenir. Hatice Bekir in babası aleyhine yazdıklarını bilmektedir. Hatice de Bekir den etkilenir
Hatice babasını uzaktan görmek için eve gider. Yolda Tolga sarkıntılık eder. Bekir Hatice yi korur.
Mustafa, Hatice yi Bekir den kıskanır.
Bu arada Meral ve arkadaşları bir panel düzenlerler. Hatice burada konuşmacı olacaktır.
Kahramanmaraş ta olan Faruk Hatice’nin hasretine dayanamaz İstanbul a gelir.
Hatice panelde konuşur. Olay çıkar. Mustafa ve arkadaşları kavga çıkarır. Bekir, Tahsin e atılan bıçağın önüne geçer yaralanır. Arif dede Hatice yi oradan kurtarır. Tahsin kalp krizi geçirir.
Arif dede, Hatice için sürpriz biridir. Bağlısı olduğu tarikatın manevi alanda kendini koruyan bir kişidir.
Hatice babasının evine döner. Ancak polisler Hatice yi ifade için alırlar. Bir ay tutuklu kalır.
Tahsin Bekir in kızından uzak durmasını ister.
Bekir Havanın yanına gider. Havada öldürülür
Bekir atice den kaçmaya başlar.
Hatice üzülür hasta olur. Tahsin istifasını verir fakülteden ayrılır. Hatice cezaevinde Burcu ile tanışır. Burcu Bekir in hayranıdır.
Tahsin Bekir ile görüşür. Bekir kabul etmez.
Tahsin Hatice ile birlikte Kahramanmaraş a döner. Bekir hasta olur . Necati evlenir Bekir den ayrılır. Bekir yıkılır, yalnız kalır.
Bunun üzerine Bekir Arif dedeyi arar. Ancak hiç beklemediği bir sürprizle karşılaşır.
Böyle bir kişi hiç yaşamamıştır.

15 Nisan 2008 Salı

Aysun kayacı

Aslında senin gibi iki fahişe bir çobanın erkeklik organına değmez. Ama ne yapalım ki sistem sen senin gibileri adam sınıfına koyup kimlik veriyor. Üstelik Türk kimliği.

Bu kanala teşekkür mü etmem gerek küfür mü etmem gerek bilemedim
Küfür edeceğim çünkü bu fahişerş ekrana çıakrtıp milletin sinirlerini geriyorlar. Ama herhalde teşekkür etmeliyim. En azından bu millet ülkeyi idare etmeyi kendilerinde başkasına uygun görmeyen laik zihniyetin aklı göbeğinde yukarı çıkmamış dişi yaratıklarının halini görürse AKP ye daha iyi sarılırlar.
Evet, teşekkür daha isabetli bu kanala.

Hani şu Aysun kayacı denilen fahişenin konuştuğu programdan bahsediyorum
Hayatları boyunca bilime insanlığa ve varın bakın ki; ailesine bile faydası olmayan bir kaç kokana karısı çıkmış ülke meselesini konuşuyorlar. Neyi halledeceklerse? İpe sapa gelmez, bir şu tepeden bir dereden konuşup duruyorlar. Önlerine on tane eşek katsam dokuzunu kaybeder bu zavallılar. Kendilerini ancak eve bindikleri eşek getirir. Bu aklı kıtlardan biri olan ve hayatı boyunca kıçından başka güveneceği ve kullanacağı yeri olmayan aysun kayacı denilen fahişe AKP ye oy verenleri ayak takımı olarak nitelendiriyor. Aslında “ nitelendirmek” denmez buna. Çünkü nitelik vermek bilimsel bir yaklaşımla mümkündür. Buda meselenin niceliklerini bilmekten geçer. Olsa olsa bu ifadeler taze fahişenin Masturbasyon sonucunda de bilmem neresinden akan pis sudan farkı olamayan akıntıdır. Zırıldamasının başka bir yerinde de dağdaki çobanın oy' undan kendisinin oy'unun daha farklı olması gerektiğini havlıyor ve ekliyor fahişe, onlar benim gibi değiller. Veya benzer zırıltılar
Şimdi senin gibi iki fahişenin oyu bir çobanın oyu kadar etmez aslında. Hayatın boyunca uçkurundan yukarı ne düşündü isen benim karşıma gel de anlat. Sadece sen değil o ekrana çıkanların tamamı da gelsinler ve bana anlatsınlar. Sizin hepiniz saatlerce konuşun ve sizin insan olduğunuzu ispata çalışın ben on dakika da hilkat garebesi yaratıklar olduğunuz size ispat edeyim
Aslında sizi adam yerinde görmek bile yanlış bir yaklaşım ama ne yapayım zaman zaman bende yanlış yaparım
Kendi oyunu çobanların oyundan yüksek gören fahişe, eğer Anadolu nun insanı olmasaydı yine fahişe olurdun ama kimliğin olmazdı. Laik bile olamazdın. Senini geleceğini ben sana şimdiden söyleyeyim. Paçavra gibi kalacaksın yarın bir gün. Seni bu gün aklı uçkurunda olanlar değerlendiriyorlar. Beş dakikalık haz malzemesi olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan zavallı bir dişi eksiksin sen
Ne kadınlık zarafeti ve vakarın var. Ne de edep ve ahlak problemin.
Sana bu hakaret hakkını verenler herhalde bana da cevap hakkı verirler
Sen gerçekten vakarlı ve zarafet sahibi bir kadın olamamışsın. Ama emin ol katıksız bir fahişe olmuşsun.

10 Nisan 2008 Perşembe

MÜSLÜMAN TÜRK GENÇLİĞİ


MÜSLÜMAN TÜRK GENÇLİĞİ
BU ÜLKENİN ve Senin varlığının EN SİNSİ VE YAKIN DÜŞMANI YAHUDİLERDİR


Batının Osmanlı devlet düzenini yıkmak, Müslüman Türk milletini Asya steplerine sürmek maksadı ile başlattıkları son haçlı seferi amacına ulaşmıştır. Osmanlı tarih sahnesinden çekilmiştir. Osmanlının bıraktığı siyasi ve coğrafi boşluğa otuzdan fazla Hükümetçik (Devlet değil) kurdurularak operasyon tamamlanmıştır. Ama bitmemiştir. Şimdi sıra bu otuzdan fazla kurulan hükümetçikleri idare etmek, gerektiğinde yeniden yapılandırmak, daha da küçültmek için çalışmalar yüz yıla yakın bir zamandan beri devam etmektedir
Bir taraftan Osmanlıyı yıkmak için başlatılan son haçlı seferi Batının sanayi devrimi, ekonomik gücü ve bunun yansıması sonucu oluşan devasa askeri güç ve daha da önemlisi Avrupa nın kendi arasında ittifak sağlamış olması, aynı idealde birleşerek, tek hedef olarak Osmanlı yı almaları da bu başarılarının sebebidir.
Ancak bu savaşı kazanmalarına çok daha önemli bir faktör var ki bu gün bile Türk siyasetinin yönlendirilmesinde bu faktörün etkinliği azalmış değildir
Yahudiler.
İstihbarat başta olmak üzere siyasi, Askeri , ekonomik ve Psikolojik savaşta Osmanlının yıkılmasında Yahudiler önemli bir yer oluştururlar. O kadar önemli ki halen daha yeniden yapılandırma ve bu küçük hükümetçikleri daha da küçültmek istikrarsızlığın devamını sağlamak hatta Müslüman ı Türk’ü yer yüzünden silip atmak gibi bir ideali olan Yahudilerin Müslüman Türk Milletinin de başında bela ve husumet oldukları açıktır. Hürriyet gazetesi başta olmak üzere bu zihniyete bağlı basın yayın organları, sabataistler, dönmeler, Ermeniler, Amerika ve Masonlar ile sürekli fitne üreten Yahudi lobileri, aynı zamanda ülkenin ekonomik gücüde elerlinde tutmakla önemli bir silaha sahipler.
Ermeni hareketler ininde temelinde ve arkasında olan bu sinsi düşman diğer ülkelerde sempatik görünmek için İsrail in ideallerinin dışında durmaktalar ve öyle görünmeye itina göstermektedirler. Aslında dünyanın neresinde olursa olsun Yahudiler değişmez bir zihniyete sahiptirler. Adı soyadı mesleği ve görüntüsü ne olursa olsun her Yahudi İslam dinini düşmanıdır ve Müslüman Türk e herkesten daha fazla düşmandır.
Kısaca Müslüman Türk ün en tehlikeli düşman Yahudilerdir.
Bu ülkeye transfer edilen Komünizm in, hümanizm gibi gerek ideolojik gerekse sözde evrensel insan sevgisi akımlarının da arkasında ve besleyici olan bu insanlık dışı Yahudi dir. Ama kendilerinin insanlık sevgisi yoktur. Onlar ancak kendi ıraklarından olan ve kendi dinlerine mensup olanlardan başkasını insan olarak görmezler. Filistin de yapılan katliamları görmek yeter bunun için.
Türkiye de konuşlanan Yahudiler yıllarca sessizice durdular. Ticaretle uğraştılar ve dünyanın neresinde bir Yahudi varsa bir birlerini bularak dayanışma içine girdiler. Aslında korkak bir millet olan Yahudiler ellerine silah ve güç geçtiği zamanda acımasız bir vampir dirler.
Mustafa kemal Cumhuriyeti kurduktan bir süre sonra Mason localarını kapatması bu büyük tehlikeyi görmesindendir. Zire YAhudiler ve bağlı çevreleri buralarda organiza oluyordu. Ama Mustafa Kemalin göremediği bir şey daha vardı ki İsmet İnönü ve ekibi. Aslında Mustafa Kemal bunu da fark etmişti. Ama tasfiye etmek için zaman bırakmadılar. Yahudi uşağı olan bu aile ve bağlı çevresi rengini ortaya 1938 den sonra iktidarı tam olarak ele geçirdiğinde göstermişti. Ama bunu yaparken Türk devletini menfaatleri şeklinde yutturulmuştur insanlara. Enver paşanın ülkeye gelmesini engelleyen Yahudilerdir ve bunun için İnönü yü ikna ettiler İnönü de Atatürk'ü ikna etti. Kazım Karabekir olayının arkasında Çerkez Ethem meselesinde ve 1944 Milliyetçilik olaylarında hep İnönü ve çevresi vardır. Daha da önemlisi ikinci dünya savaşında Yahudilere sahip çıkması Almanya ya karşı savaş açması da bunu yansımalarıdır. Ama sorarsanız İnönü Türkiye ye ikinci dünya savaşına sokmayan siyasi bir dahidir(!)
Aslında bir ihanetin göstergesidir bu. İnönü, otuz bin Yahudi ye Türk pasaportu vererek Filistin’e göndermiş ve şimdiki İsrail kuruluşunu temelinin atılmasında önemli rol oynamıştır. Oysa aynı teklif 1937 yılında Mustafa Kemal’e yapılmış, Ama o ret ederek Yahudi devletini kurulmasına karşı olduğunu açık bir dille ifade etmiştir. Ve ne kadar büyük tesadüf ki Atatürk bu ret olayından kısa süre sonra öldürülmüştür. Tıpkı Filistin den toprak satın almak isteyen Yahudi Teodor’ un teklifini ret eden Cennet mekan Sultan Abdulhamid ’in kısa süre sonra tahtından indirilmesi gibi...

Ne kadar da benziyor değil mi?

Ceddim cennet mekan Abdulhamid hana " kızıl sultan" diyerek tarihi kinlerini kusan bu aşağılık Yahudi ve bağlı zihniyetler Mustafa Kemal ile ilgili fitne çıkartarak ona olan öfkelerini de kusmuşlardır. Ancak bunu yaparken ustaca Müslümanları kullanmışlar ve sanki Atatürk düşmanı Müslüman Türk halkı imiş gibi göstererek devlet ile millet arasına uçurumlar atmışlardır. Ne kadar hain ne kadar sinsice bir plan. Sadece Yahudiye yakışır. Bir taşla iki kuş vurarak Yıllarca Atatürk düşmanlığını hem üretmişler hemde kullanmışlardır.

Sahi bu durum, Yemen savaşlarında Osmanlı askerinin karnını yaran, sonrada Araplar Askerlerin karnını yardı diyerek Türk Arap düşmanlığını körükleyen zihniyete ne kadarda benziyor.

Veya Hazreti Osman a karşı halkı ayaklandırarak Halifeyi şehit ettikten Sonra Hazreti Aliyi de devre dışı bırakmak için Muaviyeye destek veren Sebe kavmide yahudi idi değil mi? Peki Osmanı Şehit edenler Ali yi ne ile suçladılar. Osmanın katillerini saklamakla. Yetmedi, Daha da ileri giderek Osman'ı Alinin öldürttüğünü yaydılar.Kerbela nın arkasında yatan fitneninde kaynağı bunlar.

Aneknot ; Ben Kahramanmaraş ta büyüdüm. Ve ben ne ailemde nede çevremde Atatürk düşmanlığı görmedim.Millet ile devletin arasını açmak güven bırakmamak için oynanan sinsi, hain ve dehşet verici bir fitne. Geldiğimiz noktaya bakın hele...
Ama dikkat ettiğinizde ön planda doğrudan kendini Yahudi olarak tanımlayan kimseyi görmezsiniz. Bunlar ya Laik tir. Ya iş adamıdır. Ya sanatçıdır.

" Türkiye Laiktir Laik kalacak" Ama söylenmeyen bir parç ası daha var bu sloganın. Bunun diğer manası " Bu ülke Yahudilerin olacak!"

Öyle değilmi lanetlenmiş millet?

Hülasa Müslüman Türk çocuğu kıçı kırık bir PKK belasına karşı on binlerce vatan evladını toprağa verdi. Katrilyonlarca para gitti. Kardeş kardeşe düşman edildi. Kürt Türk diyerek aynı kökün iki kolu kendi boğazına yapıştırıldı. Geçmişte devlet adamı sıfatı ile devlete hata yaptıranların faturasını bu millet ödedi ve halen de ödüyor.

Yeter artık ve Allah tan korkun. Ne demokrasi ne Hümazim adına bu millet işkence çekmek zorunda değildir. Türk yurdunda Yahudilere ait ne varsa temizlenmeden bu ülkede asla barış ve istikrar olmayacağını daha ne zamananlayacaksınız.Elçilikleri de dahil, adı sanı ne olursa olsun, bağlı kuruluşlar da içinde olmak üzere mal varlıklarına el konularak hepsini de İsrail e sürmek Müslüman Türk siyasetçisinin, askerinin polisinin ve gençliğin temel gayesi olmalıdır.Hatta devlet politikası olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti İsrail i tanımamalıdır. Mustafa kemal sağ olsaydı tanımayacağından ben eminim.
Hitler gibi değil elbette. Hitler" 1930 yıllarda Almanya nın manzarasına baktığımda tüm köşe başlarını Yahudilerin tuttuğunu gördüm " der. Aslında Hitler bu günkü Türkiye Cumhuriyet devletinin ve ülkemizin manzarasınıda işaret ediyor. O günün Almanyasından farkımız yok. Kimseyi fırınlara atmak ve yakmak bizim işimiz değil. Bizim dinimiz bunu ret eder . Ama defolup gitmeleri ve hiç bir sebeple ülkeye girişlerine izin verilmemesi bizim menfaatimizedir. Bunun için gerekli tüm çalışmalara yapılmalı ve sinsi düşman ülkemizden temizlenmelidir.
Aksi halde bu ülkede kimse istikrardan söz etmesin. Bunun böyle olduğunu herkes biliyor. Yıllardan beri Türk İstihbaratını Amerika emrine verildi.Adına nato birliği denildi. Komünist tehlike denildi. Gladyo denildi. Ama aslında bölgede Yahudi’nin menfaatine çalışan CIA aynı zamanda Türk istihbaratını da İsrail lehine kullandı. PKK nın geliştirilmesi ve beslenmesi için ülkedeki Yahudiler başta olmak üzere Türk devlet gücü kullanıldı. Hizbullah yine aynı kaynaklardan aynı amaç için kuruldu ve kullanıldı. Bu mesele artık açığa çıkmıştır.Bu sebeple Türk Parlamentosu ve hükümet, politikasını buna göre geliştirmelidir.
Kısaca Amerika ve İsrail bizim varlığımıza göz dikmiştir. Bunun için fazla belgeye hacet yoktur.
Şimdi Enver paşanın Yahudiler ve Ermeniler tarafından neden hiç sevilmediği anlaşılıyor mu?

AŞK


Aşk bütünü kavrayıcı bir ruh halidir. Kendinde geçmek ve kendinde olmak arasında zihni kargaşa yaşamaz. Hayatı olduğu gibi kabul eder. Şaşıracak bir şey kalmamıştır. Tüm şaşkınlıkları bitirmiştir. Onu bağımlı kılacak bir şey kalmamıştır dünyada. İnsanları idare etmek veya insanların idaresinde kalmak onun için en büyük azaptır. Yalnızlık veya yaygın tabirle münzevi bir hayat onun için gerekli olandır. Bu sayede yalnızlıktan kurtulur.

Devlet ile İslam barıştırılmalıdır


İslam’ın kendine has bir hayat alanı vardır. Bu bir tarafı ile dünya hayatı akılcılık, bir tarafı ile kadercilik ve teslimiyettir. Seküler bir ideoloji olan Laiklik ile Müslümanların aynı terazide tartılması yapılacak en büyük siyasi , sosyolojik, ve psikolojik hatadır. Hatta bunu dayatmak bu millete ihanettir.
Kahır ekseriyeti Müslüman olan bir ülkede laiklik gibi azınlık tercihi sonu gelmez çatışmayı da beraber getirir. Devlet İslam ile barışmadığı sürece bu kaos bitmez.
Ve her şeyin bir sonu olduğu gibi bu sürecin sonunda da Millet laik olmaz, Laik devlet zihniyeti kaybeder.

9 Nisan 2008 Çarşamba

Eski film vizyona girdi


Akdeniz üniversitesinde vizyona konulan film aynı film

Seksenden önce izledik ve hatta kıyısından köşesinden aktörü de olduk Adını baş örtüsü karşıtlığı ile duyuran ( Dikkat ediniz ilimle filan değil ha!’) Baş örtüsü karşıtlığı ile duyuran bu üniversitenin rektörü ortalığın karışacağını söyledikten sonra kendi sorumluluk alanında başladı bile. Bu konuda kendinin ne dediği önemli değil. Baş örtülü kızlara gösterdiği hassasiyeti silahlı kişilere göstermediği ortada. Suçu da siyasilere ve polislere yükleyecek kadar yüzsüz. Bulunamayan provakatörün bu rektör ile ilişkisi var. Bu kişinin rektör tarafından kullanıldığı açık . Bu adamı rektörün çevresinde arayın. Bu adam hem bilim alanından hem de üniversite camiasından uzaklaştırılmalıdır. Buna Akademik unvan verenlerinde sorgulanması gerekir. Kemal alemdaroğlu gibi hırssızlık tezlerle bu noktaya gelmişlerdir. Aslında bu ülkede ki tüm profların bu unvanı nasıl aldıkları incelenmelidir. Hem de uluslar arası bilim kürsüleri tarafından. Bu zamana kadar laik sistemin ürettiği ve köşe başlarına oturttuğu bu insanlar yıllardan beri bu unvanları ile fitne üretmekten, hırsızlık yapmaktan başka bir şey yapmadılar . Adını bile anmaya iğrendiğim bu hokkabazlara üstad Necip Fazıl vakti ile teşhis koymuş Bizim katacak bir şeyimiz yok ;
Bizde profesör derler kitap yüklü merkebe
Lisan diye hırlayış kültür diye alfabe

7 Nisan 2008 Pazartesi

edep


Başbuğlar


Varlığını aşk da bulmak


dost bildiğim günler


Bir dost bildiğim günlere baktım
Birde boş geçen uzun yıllara
Ne bir eserimi düne bıraktım
Ne de sevabım var ahir zaman

Aynalarda gördüm beyaz saçımı
Belleğimde hala o eski huyum
Ama görüyorum yolun ucunu
Hazırdır kefenim kaynamış suyum

Bu canı alırlar kim bilir nasıl
Götürürler bizi, hakkı divane
Orada başlarsa sorgulu fasıl
Ne camii kalır o gün
Ne de meyhane